KAMUOYUNA DUYURU | 07.07.2017


KAMUOYUNU BİLGİLENDİRME

Son günlerde gazetelerde doğuma bağlı olumsuz haberler nedeniyle kadın hastalıkları ve doğum uzmanlarının çatı derneği olan TÜRK JİNEKOLOJİ VE OBSTETRİK DERNEĞİ (TJOD) olarak kamuoyunu bilgilendirme ihtiyacını duymuş bulunuyoruz.

Omuz takılmaları ve buna bağlı  pleksus brakialis (sinir hasarı) lezyonları genellikle makadi gelişlerde omuzun çıkarılmasın daki zorlama sonucu oluşur.

Pleksus brakialis lezyonları sıklığı 1000 canlı doğumun 0,42 -5,1 arasında görülür.Omuz takılmaları baş gelişi doğumlarda bebeğin başının çıktıktan sonra vücudun çıkmayarak omuz seviyesinde bebeğin omzunun anne leğen kemiği arkasında sıkışma durumudur.Doğum kilosu 4500 gramın üzerinde görülme riski % 9,2 ile % 24 arasındadır.Omuz takılmaları her ne kadar iri bebeklerin doğumunda görülse de normal ve düşük doğum ağırlıklı bebeklerde de görülebilir.Omuz takılması ve buna bağlı pleksus brakialis lezyonları sadece normal doğumlar da değil sezaryenle yapılan doğumlarda da rastlanmaktadır. Omuz distozilerin de ise %10’nunda pl.brakialis zedelenmeleri vardır.Ancak bu zedelenmelerin % 80-90’ı bir yaşına gelmeden iyileşir.

Doğum kilosunda bağımsız olarak diabetik annelerin bebekleri de omuz takılması,köprücük kemiği kırıkları ve pleksus brakialis yaralanmaları açısından risk altındadır. Mc Roberts,Zavelli,Woods screw gibi gebenin karnına  baskı ve bebeğin başının rotasyonu manevralarıyla ldoğum olmadığı zaman doğumu gerçekleştirmek için önde gelen köprücük kemiği kırılarak doğumun gerçekleştirilebileceği 1991 yılında Amerikan College of obstetrics and gynecologist cemiyeti tarafından tavsiye edilmiştir. Köprücük kemiği kırıkları riski tüm doğumların % 0,3-0,7 arasında olup, iri bebekte risk 10 misli artmaktadır.Ama genelde  iyileşme bir sekel olmaksızın gerçekleşmektedir.

Omuz distozilerinde görülen köprücük kemiği kırıkları ve sinir lezyonları tıp literatüründe KOMPLİKASYON,hukukta ise izin verilen risk olarak tanımlanmaktadır.

Ayrıca son zamanlarda serebral palsi diye tanımlanan doğum travmasına atfedilen durumun ise açıklanması gerekir. Beynin ve diğer hayati organların oksijensiz kalması diye tanımlanan durumun sadece doğum eylemine bağlanması bilimsel gerçeklere aykırıdır. Bebeğin anne karnında gebelik süresince kronik olarak yani rahim içerisin de asfiktik kalması bir nedendir. Yine bebekteki sistemik ve metabolik hastalıklar ile erken doğum ve yurdumuzda yaygın olan akraba evlilikleri de bu olay için birer sebep sayılabilir.Günümüzde gebelik takiplerin de belirli haftalardan sonra,doğum için hastaneye yatan gebelerde ise ;bebeğin kalp atımları NST denen cihazla kontrol edilmektedir.

Serebral palsinin rahim içerisinde yani gebelik boyunca yukarda sayılan sebeplere bağlı olup olmadığının tespiti için de doğum sonrası göbek kordonundan alınan kan da rutin Ph tetkikinin yapılması gerekir.

Özetle kamu ve özel hastanelerde yapılan doğumlarda göbek kordonundan alınan kan tetkikinin sonucu son derece önemlidir. Bu işlemin rutin uygulamaya konulması zor şartlarda çalışan,  gereksiz yere itham edilen ve her an şikâyet edilme korkusu için de çalışan meslektaşlarımız için şarttır. Bu ise idarenin görevidir.

Tıbbi olarak:

-Oluşma ihtimali tahmin edilemeyen

-Oluşma ihtimali öngörülemeyen

-Önlenemeyen sonuçlardır.

Tıbbi müdahaleler; izin verilen risk kapsamında değerlendirilmelidir, tıbbi müdahalelerde her an zararlı bir neticenin meydana gelme durumu söz konusu olabilir.

Gerekli özen ve dikkat gösterilse bile meydana gelen olumsuz neticeler tıbbi müdahalelerin normal sapmaları, rizikoları olarak değerlendirilmelidir. Hekimin sorumluluğu ancak kusurlu uygulama hatasındandır.Buna karşılık komplikasyon dolayısıyla hekim sorumlu tutulamaz.

Hatta Danıştay bir kararında “Doğum eylemi başlamış,miadında sancılı gebe teşhisi konulduktan sonra normal doğumla dünyaya gelen bebeğin kolun da servikal paralizi meydana gelmesini bir komplikasyon olarak değerlendirmiştir.(Danıştay 10 D.01.04.2009,4589/2584)

07.07.2017

TJOD Yönetim Kurulu